Önceleri bindiğimiz taksi şoförleriyle ininceye kadar tatlı bir sohbete koyulurduk. Onlar sürekli halkın içinde olan, siyasetin nabzını tutan gayretli emekçilerimizdi. Trafiğin çileli eziyetine katlanan, her türlü insanı daha selamından tanıyan bu meşin yelekli babacan ağbileri eve geç kaldığım geceler apartmanın karanlık girişinden korkar, ağbiciğim ben ışığı yakana kadar bekler misin? derdim.. Seve seve kabul ederlerdi Hepsi koruyucu, kollayıcı bacım tarzı hitap eden dostlarımızdı.
Ama biraz evvel bindiğim taksi şoförü bütün bu sevecenliğimi bir anda sildi.. Serbest dolaşan bir ticari taksiyi çevirmek zorunda kalmıştım durakta taksi kalmayınca. Hastahane dönüşü kısa mesafe olmasına rağmen biran önce kendimi eve atmak istiyordum. Zira soğuk hava sebebiyle nefes darlığım tutmuş zorlukla ve hırıltılı şekilde nefes alıp veriyordum. Taksinin içi aşısı sıcaktı. Kış günü için bulunmaz bir nimet ama hem sıcak havayı üfleyen fan, hem de bu aşırı sıcak soğuk farkı benim ciğerlere zararlıydı.
-Rica etsem kaloriferi kısabilir misiniz?
Kapattı.. Bu sefer radyoda o bitmez reklam cızırtıları beynimin içinde zonkluyor.. Her taksiye bindiğimde adetimdi radyo için uyarı yaparım kimi kısar kimi hay hay deyip kapatırdı. Bu kes öyle olmadı nedense. sert bir şekilde:
-Sen de ne istekçi çıktın be, bir kalorifer diyorsun bir radyo !
-Hayrola mahsuru mu var ?dedim.
-haber dinleyecektim dedi.
-Esas haberleri de biz dinleyemez olduk, içimizi acıtıyor, ciğerimiz yanıyor dedim.. Hem gidiyoruz, hem aramızdaki hava elektriklenmeye başlıyordu.. Trafikte kendince ilerlemeye çalışıyor ama benim her dediğime daha sert ve umursamaz cevapları peşpeşe sıralıyordu. Sonuçta iki dakika sonra inecek bir yolcusuna tahammül edemeyecek kadar sabit fikirli biri olduğunu anladım.