Roza KURBAN
7
Mart 2020 tarihinde Ankara’da Ayaz Tahir Türkistan İdil Ural Vakfı’nda “Tarihte
Türk Kadını” başlıklı sempozyum gerçekleştirildi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü
dolayısıyla yapılan bu toplantıya üniversite lisans, yüksek lisans ve doktora
öğrencileri, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları üyeleri ve konuya ilgi
duyan insanlar katıldı.
Toplantının
konusu adından da görüldüğü gibi tarihte Türk kadınının rolü ve üstlendiği
görevler üzerineydi. Açış konuşmasında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün
tarihçesinden kısaca söz edildikten sonra Ayaz Tahir Türkistan İdil Ural Vakfı
Başkanı Tülay Duran “Millî Mücadelede Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan
Cemiyeti – Sivas” başlıklı sunumunu yaptı. Duran, konuşmasını vakfın kurucusu
Prof. Dr. Saadet Çağatay’dan (1907–1989) kısaca söz ettikten sonra Anadolu’da
farklı dönemlerde Türk tarihine damgasını vuran iki ayrı kadın hareketinin
oluştuğunun altını çizdi. Selçuklu döneminde kurulan Bacıyan-ı Rum kadın
hareketinden sonra XX. yüzyılda oluşan ikinci büyük kadın hareketi Anadolu
Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti olmuştur. 1918 yılının sonunda Sivas’ta oluşan
bu cemiyet, tüm Anadolu’da 18 dernek kurmuştur. İşgale karşı erkeklerle
birlikte mücadele eden kadınlar, aynı zamanda “İşgale razı değiliz!” diye yurt
dışına mektuplar yollamışlardır. Müdafaa-i Vatan Cemiyeti çeşitli alanlarda
çalışmalar yürütmüş olup, çocuk bakım evi, cami, hamam vs. yaptırmıştır. 1934
yılında Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Bu sayede kadınların
siyasete girmesine yol açılmıştır. 1935 yılının Nisan ayında Dünya kadınları
Türkiye’ye davet edilmiştir. Bu davete 600 kadın iştirak etmiştir. Tülay Duran Müdafaa-i
Vatan Cemiyeti’nin Türkiye ve dünya tarihinde önemli bir yeri olduğunun altını
çizdi.
Kırım
Derneği Şefika Gaspralı Kadın İnisiyatifi adına “Kırım Tatarlarında Kadın”
başlıklı sunum yapan Safiye Olgun, derneğe bağlı Şefika Gaspralı Kadın
İnisiyatifi’nin oluşumu ile ilgili bilgi verdikten sonra İsmail Gaspralı’nın (1851–1914)
kadınların toplumda yer alması için yaptığı çalışmalardan söz etti. Gaspralı,
ancak eğitimli kadınların topluma büyük yarar getireceğini bildiği için
kızların eğitim alması için okullar açmıştır. Ayrıca yayımladığı “Tercüman”
gazetesinde Türk Dünyası’nda kadının rolü konusunda makaleler yazmış,
konuşmalar yapmıştır. Kırım Tatar kadınları aldıkları eğitim sayesinde
cesaretlenmiş ve siyaset başta olmak üzere hayatın her alanında aktif görevler
üstlenmeye başlamıştır. 1917 yılının Mayıs ayında Moskova’da yapılan kurultaya
Kırım Tatar kadınları da katılmıştır. Kırım Tatar kadınlarının millî
hareketinin başlaması da bu yıllara denk gelir. Kadın hareketine İsmail
Gaspralı’nın kızı Şefika Gaspralı (1886–1975) önderlik etmiştir. Farklı
alanlarda faaliyet gösteren Şefika Hanım, öğretmen okulları açmış, Rusya
Müslüman kadınlarının ilk kadın dergisi olarak bilinen Âlem-i Nisvan dergisini
çıkarmıştır. 1917 yılında Kırım Tatar Millî Kurultayı oluşturulurken Türk ve
Müslüman dünyasında kadınlar seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir. Aynı yıl Kırım
Ahali Cumhuriyeti kurulduktan sonra kadınların seçme ve seçilme hakkı Türk
Dünyası’nda ilk kez anayasal güvence altına alınmıştır. Seçimlerde Şefika
Gaspralı başta olmak üzere 5 kadın milletvekili meclise girmiştir. Olgun, 1918
yılında işlerin tersine döndüğünü ve Kırım Ahali Cumhuriyeti’nin Bolşevikler
tarafından dağıtıldığından sonra Kırım Tatarları için zor günlerin başladığını
belirtti. Kırım Tatar tarihinde yaşanan acı olayların birisi olan 1944 Kırım
sürgününün Kırım Tatarları üzerindeki etkisinden bahseden Safiye Olgun,
Stalin’in ölümünden sonra siyasette başlayan “yumuşamalar” sonrasında Kırım
Tatarlarının anavatana dönmek için yaptıkları mitinglerden söz etti. 1990’lı
yıllarda yaşanan değişimlerin Kırım Tatarlarını da etkilediğini, 1991 yılında II.
Kırım Tatar Millî Kurultayı’nın toplandığının altını çizen Olgun 2014 yılında
Kırım’ın Ruslar tarafından işgal edildiğini dile getirdi. Safiye Olgun
sunumunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Şuna
inanmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir ve
toplumun başarısızlığının asıl sebebi kadınlara karşı olan bilgisizlikten ileri
gelir. Bu toplumun bir organı faaliyette iken diğer organı işlemezse toplum
felç olur”, sözleriyle tamamladı.
Türk
Tarih Kurumu Kütüphane Müdürü Neşecan Uysal, “Kitaba Adanan Bir Ömür: Mihin
Lugal” başlıklı konusunda 63 yıllık çalışma hayatının 33 yılını Türk Tarih
Kurumu’nda çalışarak geçiren Mihin Lugal’dan (1925) söz etti. Mihin Lugal’ı
kendime her zaman örnek aldığını söyleyen Neşecan Uysal, 1925 yılında
Almanya’nın Hamburg şehrinde dünyaya gelen Lugal’ın hayatı ve faaliyetlerinden
bahsetti. Mihin Lugal doğduğu dönem babası Mehmet Necati Bey Helmuth Ritter ile
Genceli Nizâmî’nin Hüsrev ü
Şîrîn Mesnevisi üzerinde
çalışmıştır. Mesnevide Şirin’in teyzesi kraliçedir ve adı da Mihin
Banu’dur. Bu nedenle Mehmet Necati Bey kızına ulu, yüce anlamına gelen Mihin
adını verir. Mihin Lugal anaokulu,
ilkokul ve ortaokul eğitimini Almanya’da tamamlamıştır. Aile 1939 yılında
Türkiye’ye dönmüş ve Mihin eğitimini Çamlıca Kız Lisesi’nde devam etmiştir.
1944 yılında lise eğitimini tamamlayıp Olgunluk Sınavı’nı başarı ile geçtikten
sonra Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Alman Filolojisi bölümüne kaydını
yaptırmıştır. 1949 yılında üniversiteden mezun olan Mihin Lugal 1950’de o
zamanlar Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi binası içinde yer alan Türk Tarih
Kurumu Kütüphanesi’nde çalışma hayatına başlamıştır. Mihin Lugal, 1942–1953
yılları arasında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Adnan Ötüken tarafından
sürdürülmüş olan Kütüphanecilik Kursları’na
katılmıştır. Kütüphane
uygulamalarında edindiği deneyim, kurslarda kazandığı bilgi ve becerileri Türk
Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde uygulamıştır. Bunlardan birisi kütüphanelerde
derme geliştirmede önem arz eden uluslararası yayın değişimi sistemini kurmuş
ve bu değişim programı günümüzde de devam etmektedir. İkincisi kütüphanede
etkin bir şekilde danışma hizmeti verilmeye başlanmasını sağlamıştır. Mihin
Lugal Kütüphane hizmetlerinin yanında Almancadan çeviri, kitap kritiği, bibliyografya
çalışmaları ve sergiler düzenlemiştir. Lugal,
Türk Tarih Kurumu’ndan 1980 yılında emekli olmuş ancak sözleşmeli olarak 1983
yılına kadar kurumda çalışmaya devam etmiştir. 1983 yılında Atatürk Kültür
Merkezi’nin kurulmasıyla Kurucu Başkanı Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı Mihin
Lugal’in Kurum Sekreterliği görevini yürütmesi için atamasının yapılmasını
sağlamış. Kurum Sekreterliği görevinin yanı sıra, yeni kurulmuş olan bu Kurumda
da bir araştırma kütüphanesi kurmuştur. Atatürk Kültür Merkezi’nde dört yıl
görev yaptıktan sonra ayrılmıştır. IRCICA’nın direktörü
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun teklifi üzerine Mihin Lugal 1987 yılında IRCICA’da
göreve başlamıştır. Lugal, ulusal ve uluslararası 600 Kurum ile işbirliği
sistemini kurmuş, Kütüphanede yine ulusal ve uluslararası 300 Kurum ile yayın
değişimi programını oluşturmuştur. IRCICA Kütüphanesi’nde çalışan
kütüphanecilere tüm bilgi ve tecrübelerini aktarmaya, onlara Kütüphane’de iş disiplininin
önemini kavramalarını sağlamaya çalışmıştır. Arkasında iyi yetişmiş
kütüphaneciler bırakarak 2013 yılında gönül rahatlığıyla IRCICA’dan
ayrılmıştır. TTK Kütüphane Müdürü Neşecan Uysal sunumunu “Mihin Lugal’in Türk
Tarih Kurumu ve Kütüphanesine otuz üç yıl, Atatürk Kültür Merkezine dört yıl,
IRCICA ve Kütüphanesine yirmi altı yıl olmak üzere toplam altmış üç yıl
hizmetleri ile Çocuk Sağlığı Enstitüsü ve TEK-ESİN Vakfındaki çalışmaları Türk
kütüphaneciliğine ve görev yaptığı Kurumlara büyük katkılar sağlamıştır.”
sözleriyle tamamladı.
Yukarda
yapılan sunumlar Türk kadınının tarihteki önemli olaylardaki yeri ve elde
ettikleri başarılar ile ilgiliydi. Kazan Tatar tarihinde de birçok kahraman
kadın bulunmaktadır. Onlar arasında en tanınmış olanı hiç kuşkusuz Kazan
Hanlığı’nın son melikesi Süyümbike’dir. Ben tarihteki olayların edebiyata
yansımasını içeren “Tatar Edebiyatında Fedakâr Tatar Kadını” başlıklı
bildirimimi Tatar yazar Ayaz İshaki (1878–1954) ve Mehmüt Galeü (1886–1938) eserleri
örneğinde yaptım. Söz konusu her iki yazarın da Türkiye ile ilgileri vardır.
Ayaz İshaki ömrünün büyük bir kısmını Türkiye’de geçirmiş ve burada vefat
etmiştir. Mehmüt Galeü’nün “Muhacirler” romanında ise Çarlık Rusya’sında 1897
yılında yapılan genel sayım sırasında ortaya çıkan ayaklanma ve isyanlar, bunun
sonucu olarak Tatarların sürgün edilmesi ve hapishaneleri boylamaları sonucunda
Çar zulmüne daha fazla dayanamayan halkın Türkiye’ye göç etmesi konu
edinmiştir. İshaki’nin “Ostazbike”
(Üstad Bike) hikâyesinin kahramanı
Segıyde’dir (Saide). Segıyde neslini devam ettirebilmek için eşinin başka bir
kadınla evlenmesini sağlamıştır. Segıyde’nin yaptığı fedakârlık millet uğruna
yapılan büyük bir erdemdir. Mehmüt Galeü’nün “Muhacirler” romanının kahramanı
Safa ile Sacide çiftidir. Onların da çocukları olmamış ve Sacide eşini başka
birisi ile evlendirmiştir. Sacide’nin yaptıkları bununla da sınırlı
kalmamıştır. O, ailesini Türkiye’ye göç etme, Türkiye’ye geldikten sonra da
millettaşlarını onlara verilen topraklarda köy kurma konusunda ikna eden,
işlerin yapılmasında öncülük eden fedakâr bir Tatar kadınıdır. Ayaz İshaki’nin
“Ostazbike” hikâyesindeki Segıyde de Mehmüt Galeü’nin “Muhacirler” romanındaki
Sacide de neslini devam ettirmek isteyen bir ana, aynı zamanda milletinin mutlu
geleceği uğruna kendilerini esirgemeyen fedakâr Tatar kadınlarıdır. 468 yıldır
Rus zulmü altında ezilen Tatar ulusu millî ruhlu millet anaları sayesinde
dillerini, dinlerini, geleneklerini ve millî benliklerini korumuştur. Tüm bu
zaman içerisinde Tatarlar Rusların yok etme siyasetine karşı mücadele
vermişlerdir. Birçok zor dönemeçleri fedakâr Tatar kadınları sayesine
atlatmışlardır. Bugünlerde ise Tatarlar yok olma tehlikesi ile karşı
karşıyadır. Tatar ulusunu yeryüzünden silmek amacıyla Emperyalist Rus Hükümeti
Tatar dilini yasaklayan kanunlar çıkarıyor, Tatar okullarını kapatıyor,
sınavları Rus dilinde yapıyor, ana dil derslerini yasaklıyor. Tatarların millî
menfaatlerini savunan herkes Rusya Federasyonu Anayasasının 282. Maddesi ile
yargılanıyor. Tatarlar 468 yıllık esaret süresi devamında millet olarak ayakta
kaldıysa, bunda Tatar kadınının önemi büyüktür. Eğer millî ruhlu mücadeleci
analarımız olmasaydı bugünlere kadar gelebilir miydik bunu söylemek zor.
Konuşmamı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün
Türk kadını hakkındaki sözleri ile tamamlamak istiyorum: “ Ey kahraman Türk kadını! Sen
yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyıksın.”
Toplantı
sonrasında 2002 yılında kurulan Türk Dünyası Kadın Derneği Başkanı Mesude
Karakuş, Millî Düşünce Derneği üyesi Eşref Baysal, toplantı ile ilgili
fikirlerini beyan ettiler. “Tarihte Türk Kadını” sempozyumu 7 Aralık 2019
tarihinde Ayaz Tahir Türkistan İdil Ural Vakfı’nda gerçekleşen “Millet Anaları”
toplantısının devamı niteliğindeydi. Türkiye, Kazan, Kırım Tatar Türk
kadınlarını kapsayan bu sempozyum Türk tarihine damgasını vuran kadınlarımızı
tanımak ve tanıtmak açısından önemli ve gerekliydi. İleride de bu toplantıların
farklı platformlarda devam etmesi gerekliliği konusunda herkes hemfikirdi.
Yazımı Ayaz İshaki’nin kadınlar ile ilgili sözleri ile tamamlamak yerinde olur:
“Her
milletin yarısı kadınlar, her milletin ruhunu koruyan kadınlar, her milletin
dilini, telaffuzunu, şivesini koruyan kadınlar, yarın anne olacak kızları ve
baba olacak erkekleri koruyan da kadınlardır.”
Tüm emekçi kadınların Dünya
Kadınlar Günü kutlu olsun!